BİR ÇOCUK CİNAYETİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Geçen hafta iki olay anlatmıştım. Birincisi daha çok küçük olan gebeliğinin sonlandırılması konusunda karar aşamasında görüşüme başvuran bir Rus gelin hakkındaydı. İkincisi bir liseli çocuğun üvey babası tarafından katledilişi olayıydı.  Rus gelin Müslüman olduğunu bana ilk kez açıklıyor ve bu sebeple daha kalp atımları başlamamış bir ceninin bile yok edilmesini dinen kabullenemeyeceğini söylüyordu. Oysa dini amaçlı bir yurtta din eğitimi veren bir öğretmen kendisi ile eşi arasında bir engel olarak gördüğü 15 yaşındaki üvey oğlunu katlederek ?ortadan kaldırmayı? içine sindirebiliyordu. Her iki olay da tamamen gerçek olaylardır.

Cinayet olayındaki verilerim basında anlatılanlardan alıntıdır. Başarılı bir öğrenci olan 15 yaşındaki bir çocuk din temelli bir yurtta kalıyor. Bu yurtta kalırken kendilerine din eğitimi veren öğretmeni ile annesinin evlenmesine ön ayak oluyor. Anne eşinden yıllar önce boşanmış kapalı bir hanım. Fotoğraflarda annenin bizim Ege köylülerine özgü geleneksel örtünmeyi yeterli görmeyip daha bir örtülü olduğu görülüyor. İşte bu anne çocuğu gerçek babası ile görüştürmemeye çalışıyor. Kadın yeni evliliğinden de hamile kalıyor. 15 yaşındaki oğlunun ?kaybedildiğini? bildiği halde bunu gizlediği için cinayete katıldığı düşüncesi ile şu an bu anne de tutuklu yargılanmakta.

Bu cinayet olayının içinde iç içe birçok dram var. Bunları kısa maddeler halinde incelemek istiyorum.

Çocuk öz babasına gösterilmemekteymiş. Ülkemizdeki boşanmalarda boşandığı eşine olan kinini hırsını kendi çocuğunu silah olarak kullanarak almaya çalışmak sık rastlanılan bir yaklaşım. Boşanma iki yetişkin arasında anlaşamama ve bunu sonucunda yollarını ayırma durumudur. Ancak bu ayrılık çocuğun sorunu değildir.  Çocuğun bir babası ve bir annesi yine vardır. Bunlardan birisinden koparılmaya çalışılması tamamen çocuğun kendi hırs ve kaprislerine alet edilmesi demektir. Çoğunu seven hiçbir anne babanın böyle bir şey yapamaması gerekir. 

Üvey baba üvey oğlunu eşi ile aralarındaki bağa engel olarak gördüğü için bu cinayeti işlediğini itiraf etmiş. Annenin de bu cinayete bir şekilde katıldığı veya göz yumduğuna yönelik ciddi bulgular var. Ne ilginç ki bazı insanlar kıskançlıklarını veya aşağılık duygularını içlerinde saklayarak yaşıyorlar. Kendilerini tutamayanlar el altından da olsa bu kötü duygularını doyurmak için haince planlar yapabiliyorlar.  Bunun örneklerini artık daha fazla görür olduk. Çok ilginç ki insani değerler çürüdükçe böyle suçları gözünü kırpmadan işleyenlerin oranı her geçen gün artmakta.

Oysa ülkemizde muhafazakarlık da her geçen gün artmaktadır. Nerede ise her mahallenin artık üç beş camisi var. İmam hatip okullarında eğitim görenlerin oranı her geçen gün artmakta. İnsanlarımızın çoğu bir cemaate bağlanma ihtiyacı duyuyor.

Dinimizin insanlara iyi insan olmaları için yollar gösterdiği hepimizin bildiği bir gerçek.  Bir de bizim kültürümüzden gelen olumlu özelliklerimiz var. Buna rağmen bu vahşet nasıl artıyor? Din eğitimi verilirken çağdaş eğitim ihmal ediliyor da ondan. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek kadar yeterli eğitimi olmayan insanlar yetiştiriyoruz. Bunlar kendi varlıklarını bağlandıkları cemaatte buluyorlar. O cemaat onlara maddi olanaklar da sunuyor. Ne denilirse yapacak hale geliyorlar. Kim nereye çekerse oraya gidiyorlar. Dindarlık tam tersine yönlendirilmelerini kolaylaştırıyor. Oysa İslam gerçekte kişi ile Allah arasında aracısız yaşanacak bir dindir.

Cumhuriyet´in bana sağladığı olanaklar sayesinde ülkenin en çağdaş okullarında en gelişmiş eğitimi alırken bir yandan da kuran kursuna gidip iki kez hatim indirmiş birisi olarak uyarmak istedim.