TUZU KURULAR !…
Levent Sarsıncı


Merhaba,

Şu son günlerde Menemen’de ki sessizlik ilginç.
İnsanların bu kadar sessiz olması, tepkisiz olması nereden bakarsanız bakın hep büyük patlamalara neden olur. Tıpkı bir insanın bir iş yerinde mobbinge maruz kalması gibi. Korku ve kaygıları yüzünden her şeyi sineye çeken, susan, pısırıklaşan o kişi ruh sağlığını, özgüvenini ve kişiliğini kaybetmeye başlar. Gerçek anlamda hasta olur. Sonra kurmaya başlar. Ve o sus pus adam bir gün hiç kimsenin öngöremeyeceği biçimde patlar ve saldırganlaşır. Kanser ve ur şüphesiyle bazen bedeninizdeki sorunlu yerden bir parça alınır ve üzerinde testler yapılarak bazı sonuçlara ulaşılmaya çalışılır.
Şu an Menemen’de, Türkiye’den alınmış patolojik bir parça gibi. Menemendeki sessizlik, suskunluk, gerginlik tüm memleket için bir örnek. Menemen’de ki bu sessizlik de Türkiye için patolojik bir parça. Özellikle memleketi yönetme sorumluluğu olan insanların bu günlerde kurdukları cümlelere, yükledikleri anlamlara biraz daha özen göstermeleri gerekiyor. Bu tespitim tuzu kuru ve tatlı su balıkları için geçerli değil. Zaten toplumun üzerindeki en ağır yüklerden biriside bu güruh.

Bir de tabi sözüm ona dost arkadaş diye bildiğim insanlar var.
Onlarda bu tuzu kuru tayfasındalar. Varsa yoksa onların egoları, kibirleri. Yerel ya da genel iktidarın gölgesine bir sandalye atıp siesta yapan tipler. Aklınca benimle ve yazdıklarımla alay ediyorlar.
Tüm yapabileceğiniz gerçekten bunlar mı?
Yazık bunca yaşa ve yaşanmışlığa. Daha ciddi konularla dertlenin biraz. Yoksulluğun dibine vurduk. Zehirli siyasi dille karşı karşıya getirildik!..
Bu konularda da aklı başında bir tutum koyun ortaya. İş işten geçtikten sonra size ne gerek var. 


Gelelim esas konumuza.
Bu tuzu kuru tatlı su balıklarının da bir kısmı emekli. Yani onları da ilgilendiren bir konuya değineceğim. Yaşanmakta olan bu yoksulluk, hayat pahalılığı, mutsuzluk, umutsuzluk onlara uğramıyor olabilir. Ama biraz çevrelerine bakarlarsa eminim benim gördüklerimi göreceklerdir.

Pandemi yüzünden zaten epeyce tedirginler. Tedbirler kapsamında uzun zamandır evlerinde kapalı durumdalar. Çoğunun ciddi kronik rahatsızlıkları var. Pek çoğu kimsesiz. Bir o kadarı da kiralarda sürünüyor. Gıda tüketimi dışında hiçbir yaşam konforları yok. Yıllarca bu günleri rahat geçirmek için çalışıp vergilerini, SSK’larını ödemişler.
Artık onların dinlenme ve kalan zamanlarını sağlıklı, biraz kaliteli ve huzurlu geçirmeleri gerekiyor. Dünyanın pek çok medeni ülkesinde normali bu.

Ama bizde ise tam tersi bir durum. Sanki bu insanlar bir suç işlemişler gibi. Hakkı olmayan bir şeyi alıyorlarmış gibi bir muamele görüyorlar. TÜİK’in açıkladığı oranlar üzerinden maaşlarına zam yapılıyor. O da rica minnet, sadaka verir gibi. Daha zamlı maaşlarını alamadan hemen arkasından her şeye neredeyse her gün akıl ötesi zamlar yağmaya başlıyor. Bir bakıyorsunuz verilen maaş zammının üç katı, dört katı zam gelmiş. O maaş artık ne beslenme, sağlık ve barınma ihtiyaçlarını karşılıyor, nede ekonomik olarak biraz rahatlık sağlıyor. Alım gücü günden güne düşüyor.
TUİK’in enflasyon oranını belirlerken kullandığı hiçbir ürün emekli, çalışan, dar gelirli, yoksul, insanların günlük tüketim malzemeleri değil.
Daha doğrusu sözünü ettiğimiz kesimlerin tüketimi ile hiç ilgisi olmayan ürünler üzerinden TUİK bir veri oluşturuyor. Ve bu garip veri tüm yoksul insanların maaş artırımlarını belirliyor. Yani tam bir aldatmaca. Etten, peynirden, tereyağından geçtim. Sadece yumurta baz alınsa bile enflasyonun neredeyse %40, %50 olduğu, bazı ürünlerde ise %100’ü aştığı net biçimde ortaya çıkacaktır. Ama TUİK yoksuların, işsizlerin, emeklilerin, öğrencilerin her gün pinpon topu yediğini sanıyor. Maşallah!.. Yesinler sizin TUİK hesaplamalarınızı.
Bu kadar bütçesi olan, bu kadar çalışanı olan bir kurumun tüm yapabilecekleri bu mu? Bence bu işi yapamıyorsunuz.
TUİK diye bir kuruma bu koşullarda ne gerek var? Yoldan ilkokul mezunu herhangi vatandaşımızı çevirin, eline kağıt kalemi verin, o bile sizden daha doğru bir veri üretir. Çünkü onların tuzu kuru değil.
Onlar
tüm bu zorlukları iliklerine kadar yaşayan ama yine de son ana kadar isyan etmeyecek kadar kaliteli, karakterli, onurlu ve utanma duygusunu kaybetmemiş ARLI insanlar.

Sanırım artık birbirimize daha fazla zarar vermek değil, birbirimizi onarmamız gerekiyor. Yazımın finalinde; Biraz ALEVİ vatandaşlarımızın sorunlarına değinmek istiyorum.

 

Aleviler tarih boyunca çok ağır baskılara, toplu katliamlara maruz kalmış bir kesim. Sistem onları anlamaya, dinlemeye çalışmak yerine hep bir tehdit olarak görmüş ve göstermiştir. Bu yüzden çok uzun zamanlar kent merkezlerinden uzak, sarp bölgelere sığınmışlar. Eğitimden, bilimden, medeniyetten mahrum kalmışlardır. Ancak böyle baskılardan, saldırılardan, katliamlardan kısmen kurtulabilmişler ve kendilerini bu günlere taşıyabilmişlerdir. Aleviler de çalıştıkları yerlerde uzun yıllar kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardır.
Topluma empoze edilmiş yalan, yanlış önyargılar, ithamlar yüzünden çok zaman, pek çok ortamda iftiralar atılarak rencide edilmişlerdir. Yaşanan ve yaşatılan bunca kötülüğe rağmen bu topraklardan hiç vaz geçmemişlerdir. Bir gün terk etmeyi hiç düşünmemişlerdir. Kendisine bunca kötülük yapan sisteme karşı hiç kin tutmamışlardır.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte ilk defa kendilerini bu toprakların ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek ve değerli bir parçası olarak görmüşlerdir. O yüzden siyasi eğilimleri ağırlıklı olarak Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisine yöneliktir. Alevi inancı çok insancıldır. Yaşama dairdir. Sevgi merkezlidir. İnsanı yücelten, kadını önemseyen, çocuğu koruyan, çevreye ve yaşamı paylaştığımız tüm varlıklara saygılı bir tavırdır. Katı kurallar içermez, ağır yaptırımları yoktur. Pek çok inançtan farklı olarak Alevi inancında Allahtan korkmak değil, Allah’ı sevmek öğretilir. Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli bu inancın önemli mihenk taşlarıdır. Aleviler, Hazreti Ali’yi çok severler.
Bunu da asla söylemekten imtina etmezler. Çünkü onu güvenilir, mert, savaşçı, tutkulu bir Müslüman olarak bilirler, onun soyundan geldiklerine inanırlar. Hazreti Ali’yi bir meşale, aydınlığa giden yolda bir rehber olarak tarif ederler. Bana bir harf öğretenin bin yıl kölesi olurum sözü Hazreti Ali’ye aittir. İnandıkları ve yolunda yürüdükleri bu önemli değerleri biraz araştırıp fikir sahibi olduğunuzda Alevilerle bir arada yaşamanın, onların dostu, arkadaşı, komşusu olmanın ne kadar konforlu bir durum olduğunu anlarsınız. Onlarla bir arada yaşadığınızda kendinizi güvende ve değerli hissedersiniz.
Aleviler bu toprakların harcı ve temel taşı gibidir.
Atatürk’e, Cumhuriyete, vatanına, bayrağına, inancına sıkı sıkıya bağlı insanlardır. Vergilerini öderler, askerliklerini yaparlar ama hala pek çok konuda göz ardı edilirler. Örneğin dünyanın pek çok yerinde artık Cem evleri ibadethane olarak kabul edilip, desteklenirken, ülkemizde Cem evleri bir ibadethane olarak değerlendirilmiyor. Aleviler her türlü vatandaşlık görevlerini eksiksiz yerine getirmelerine karşın ibadetlerini daha iyi koşullarda yerine getirmeleri için diyanetten en küçük bir yardım alamıyorlar. Toplumumuzun tüm kesimlerini dinlemeye, anlaşılmaya, ilgiye ve desteğe ihtiyaç var. Bunu yapması gereken de Devletimiz.

 

Sanırım şu günlerde her zamankinden çok birbirimizi anlamaya, dinlemeye, empati yapmaya ihtiyacımız var. Ve hala hiçbir şey için geç değil. Kibirli kibirli, ileri geri, amacını aşan konuşmalar yapıp daha fazla birbirimizi incitmememiz gerekiyor. Bu topraklarda yaşama tercihinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes, kanunlar ve yasalar önünde eşit haklara sahip, değerli bireylerdir.

Mesele; mağdurken ne yaptığınız, nasıl yaptığınız değil, iktidardayken, güçlüyken ne yaptığınız, nasıl yaptığınızdır…

Yaşamadığınız hiçbir şeyi tanımlayamazsınız.

İyiliği anlamak için kötülüğü, mutluluğu anlamak için mutsuzluğu, huzuru anlamak için huzursuzluğu, güzellikleri anlamak için çirkinlikleri, barışı anlamak için savaşı yaşamış olmanız gerekir.
Tüm bunları yaşamamış, kavramamış insanların bu kadar konuşuyor olmalarını, her konuda ahkam kesiyor olmalarını anlamakta güçlük çekiyorum. Eskiler buna cahil cesareti diyorlar. Ben yarınlarımızdan gerçekten hala çok umutluyum. Evet, hepimiz bu süreçte çok şey kaybetmiş olabiliriz ama umudumuzu kaybetmeyelim. Çünkü ülkemizin ve çocuklarımızın buna ihtiyacı var.

Sevgi ve Saygılarımla.
 



Sayfa Adresi: http://www.menemeninsesi.com.tr/yazar/TUZU-KURULAR-/1430