Güneş aya dargın doğdu bu sabah. Perde aralarından girmek istiyordu odalara. Yaprak güzeli dört gözle bekliyordu güneşi. Saçlarını tarama telaşındaydı bir kadın. Otobüse yetişmek için koşturuyordu bir öğrenci. Birikintiden su içmeye çalışıyordu ayağı olmayan beyaz kedi. Bir hastanın iniltileri duyuluyordu hastane koridorlarında. Dünya telaşı mıydı bunun adı? Yetişmeye çalışmak mı geç bırakıyordu herkesi? Sesi yükseltmek miydi anlaşılmayı kolaylaştıran, kalpten kalbe bir yol var mıydı görülmeyen? Yağmur çiselemişti toprağa, toprak kokuyordu dört bir yan akşam sefaları renkleriyle boyamıştı tabiatı. Yağmur arkasından belki de gökkuşağı çıkacaktı. Aynı sıkıntının arkasından feraha çıkar gibi. Ağaçlar dallarını salıncak yapmış çocuklara. Ağlıyordu bir çocuk sıra beklerken. Parmaklıklar arkasında çaresizdi bir adam, suçsuzluktu cezası. Alın terinin karşılığını alamayan insanlarla doluydu hayat. Kahkahayla gülen, sessizce feryat eden masumlar. Adına dünya diyorlardı. Geçer diyorlardı, yalan diyorlardı. Yalnızlık yalnızdı, kalabalık ise bir o kadar sitemkâr. Maskeli yüzler sarmıştı dört bir yanı. Karanlık bile korkuyordu gündüzden. Hoşçakalın.